1. "Kader"

-Bölüm Şarkıları-

Mavi Gri- Odamda Hayalin Saklı
Skapova, Yahya Babuz - Gidenler Var-Kalanlardan
•••

Emir Altunhisar 

Hayatının tek amacı okul başarısı olan birisi ne kadar yaşayabilirse.. yaşıyordum.

Hayat benim için her dönemde, çalışma azmiyle her şeyin başarılabilecek bir düzeyde zorluğu olduğunu göstermişti. Sınavlar gelir geçerdi ama insanlar ve onların bıraktığı izler o kadar da çabuk iyileşmiyordu. O yüzden sınıftaki insanlarla mümkün olduğunca en az şekilde iletişim kuran ve çalışmaktan kafasını sıradan kaldırmayan o kişi bendim.

Dersler insanlardan daha cazip gelir ve ben kendi inşa ettiğim dünyadan uzaklaşmak istemezdim. Yalan yok yalnız kalmak bazen kafamın içindeki sesleri daha yüksek duymama neden oluyordu. Ama insan sesi duymaktan iyiydi.

Her zaman rutine oturmuş çalışma düzenimde, sabah saat 06.30 sularında evden çıkar, saat 06.40'da okulda olurdum. Hızla sırama geçer, zaten çalışmış olduğum konulara yaklaşık on beş dakika göz gezdirirdim. Ardından test çözmeye başladığımda yaklaşık üç dakika arayla o gelirdi. Özge..

İsmi gereği olsa gerek gerçekten kendine özgüydü. Sessizce cam kenarının son sırasında oturur kimseyle iletişim kurmazdı. Kimse de onunla. Hayatta gördüğüm en güzel şey olabilirdi. Parlak kahverengi gözleri, hafif kıvrık kirpikleri, kavissiz düz inen küçük burnu ve biraz ince ama gül pembesine çalan dudaklarıyla benim nazarımda bir sanat eseriydi. Yaz-kış yanından yöresinden ayırmadığı kırmızı atkısıyla yüzünü burnuna kadar örter ayakkabısının uçlarından gözlerini ayırmadan yürürdü. Sadece kitap okurken gülümsediğini farketmiştim. Bunu farketmemle onun kitap okuduğu her an istemsizce gözlerim onu bulur güzel yüzünü seyredalardım.

Güldüğünü gizlemek için başını öne eğdiğinde bukle bukle yüzüne dökülen açık kahve saçlarıyla daha rahat ve yüz ifadesini gizleme ihtiyacı duymadan kitabını okumaya devam ederdi.

Çok nadir göz göze geldiğimizde benim nefesim sekteye uğrarken o, gördüğüm kadarıyla yanakları kızarır, gözlerini hızla üzerimden çeker ve tekrar önüne dönerdi. Onunla konuşmak isterdim.. yalnızca saliselik göz çarpışmalarımızda dahi gözlerinde gördüğüm o içime dokunan hüznün nedenini öğrenmek isterdim. Gözlerine uzun uzun bakmak, kahvelerindeki her bir hareyi irdelemek ve kalbimi hızlandıran parlaklıkta kendi aksimi görmek isterdim. 

Ama o hiç kimseyle iletişim kurmamaya yemin etmişçesine bakışlarını bile insanlardan uzaklarda tutuyordu. Başını kaldırıp baktığını çok nadir görürdüm. Ve ben onunla iletişim kurabilmenin yolunu bulmuştum. 
Bir anda aldığım kararla hiç düşünmeden harekete geçmiştim. Matematik projesi için hoca herkesin kendi eşini seçmesi gerektiğini duyurduğunda onun hala önündeki kitaba baktığını görmüştüm. Şaşırmam bir yana 'Acaba kimse onunla proje yapmak istemez diye mi böyle başı önünde duruyor?' düşüncesiyle de irkilmiştim. İçimden 'Ben onunla proje yaparım.' diyerek anlık bir cesaretle adımızı beraber yazdırmıştım.

Normal şartlarda ondan habersiz yaptığım bu eylem yüzünden kendime saydırmam gerekirdi değil mi? Veya kötü hissetmem? Hayır, hayır kötü hissetmiyordum.

Fakat şuan elimdeki cep telefonumda, mesaj uygulamasının açık ekranına aval aval bakmakla meşgul olduğum da bir gerçekti. Ne yazmalıydım..? Mesaj kısmında parmaklarım tek tek dolaşırken aklıma gelenle duraksadım. Belki de onunla bu kadar geç saatte konuşmamalıydım. Müsait olmayabilirdi ya da konuşmak istemeyebilirdi. Belki beni yanlış anlayabilirdi bile.

 Göndermeyi düşündüğüm beş harften oluşan mesajı geriye doğru silmeyi ve uygulamadan çıkmayı düşünürken baş parmağımın bir anda telefona değmesi hissiyle göz kapaklarım gözümü bir perde misali gizlemişti. Kalbimin tanınmadık bir hisle sıkıştığını hissettim. Panikleyerek tek gözümü açıp telefona baktım.

Olamazdı! Ne yapmam gerektiğini düşünürken mesajım ona gitmiş ve ben o anki panikle mesajı silmeye çalışırken yaklaşık yedi saniye içerisinde görüldü olmuştu. Göğsümü tekmeleyen kalbime aldırmamaya çalışırken el mecbur ona farkettirmemeye çalışarak yazmaya devam etmem gerektiğini düşündüm. Ama 17 yıllık hayatımda ilk defa düşünme yetimi kaybettiğim hissine kapıldığımı inkar edemezdim. Sakinlemeye çalışırken parmaklarımı hızla ekranda gezindirdim. 

Emir: Selam.

Emir: Proje ödevi için yazmıştım.

Kısmen doğruydu ama yanlış da anlaşılabilecek bir cümle kurduğumu yazdıktan sonra farkettim. Ya başka nedenden dolayı zaten ona yazmayacağımı düşünürse! Bu düşünce parmaklarımı hızla klavyede gezdirmeme neden oldu. Resmen kendimi ifade etmenin peşine düşmüştüm. Ne ara yanlış anlaşılmayı bu kadar kafama takar olmuştum ben?

Emir: Rahatsızlık verdiysem kusuruma bakma lütfen.

Emir:  Matematik projesinde hoca bizi eşleştirdiği için numaranı ondan almıştım.

Yalan yoktu. Herkes birbiriyle eşleşecek ve en sona kimseyle eşleşmeyecek olan biz kalacaktık. Dolayısıyla da hoca bizi eşleştirecekti. Ben hocayı bu zahmetten kurtarmıştım bir kere.

Emir: Daha doğrusu hoca kendisi vermişti.

Emir: ‘Sen iletişime geçersin.’ dedi bana.

Kendimi doğru bir şekilde ifade etme çabama devam ettim.

Emir: Gerçi sınıf grubunda da numaran varmış ama sonra gruptan çıkmışsın.

Kıza neden bildiği şeyleri söylüyordum ki.. elimin ayarı yoktu gerçekten. Hızla konuyu toparlamaya çalıştım.

Emir: Hoca bizi eşleştirdiğinden beri belki benimle iletişime geçersin diye düşünmüştüm ama..

Emir: Yüzyüze de kimseyle konuşmadığını farkettiğim için ben de buradan daha rahat iletişime geçeriz diye düşündüm.

Bu doğruydu, gerçekten de iki gün beklemiştim. Öğrendiğinde belki yanıma gelir ve proje ödevini ne zaman, nerede yapacağımızı sorar diye beklemiştim. Ama gelmemişti.

Önce yazıyor, sonra çevrimiçi.. sonra ise tekrar yazıyor göründü. Ekrandan takip edebildiğim kadarıyla ne diyeceğini şaşırmış olmalıydı. Acaba yanakları da kızarmış mıydı? Bu sorunun cevabını içtenlikle merak etmiştim oysaki. Ona rahatsızlık verdiğim hissiyle kasılırken rahat duramadım.

Emir: Rahatsız olduysan diye söylüyorum yanına gelmek istedim.

Bu nasıl bir cümleydi! Oldu olacak her an yüzünü görmek istediğini de yazsaydın..! Aslında.. neyse yalnızca saçmalıyordum.

Emir: Yani yüzyüze konuşmak için, ama sen kimseyle konuşmayınca..

Emir: Bir de sınıftaki herkesin senin hakkında farklı düşünceleri de beni biraz bu yönteme itmiş olabilir.

Emir: Ama önemli olan da zaten proje ödevimizi yapmak değil mi?

Gittikçe batırdığımı farkederken terleyen ellerimle tutmakta zorlandığım telefona son bir mesaj daha bırakıp yatağa öylece fırlattım.. aklımla zorum mu vardı benim!

Emir: Nasıl iletişim kurduğumuzun pek bir önemi yok sonuçta!?

Özge: Selam

Özge: Olur proje ödevini yaparız fakat (20.18)

Yeniden kararsız bir etkileşimde olduğunu gördüğümde bir şeylerin ters gittiğinden endişe etmeye başlamıştım. Belki de benim varlığımdan rahatsız olduğu için benden bakışlarını bile sakınıyordu. Derslerde göz göze geliyorduk.. ben o saniyelik gözümün değdiği gözlerinde bir kalp çarpıntısına tutulurken belki de o bakışlarımı hissettiği için sinirle bakıyordu. Ona rahatsızlık verdiğim için gözleri üstümde tiksintiyle dolaşıyordu belki de. Ben onun gözlerinde kaybolduğum için farkedemiyordum. Bu his kalbimde bir sancıma meydana getirirken bir sorun olup olmadığından emin olamamışlığımı dışa vurdum.

Emir: Fakat? (20.26)

Özge: Fakat proje ödevini buradan yapsak olur mu

Özge: Yani olmaz dersen anlarım

Özge: Ama olur desen olmaz mı

'Sen iste dağları deleyim!' diyen iç sesime yüzümü buruşturmak istesem de anlık bir Ferhat olmaklığım tutmuştu. Olmaklık mı? Cidden mi Emir! 17 yıllık hayatımda Türkçeyi bu kadar kötü kullandığımı hatırlamıyordum. Kelimelerle aram hiçbir zaman iyi olmamıştı ya.. neyse.

Özge: Çünkü başka türlü proje ödevini yapmamız mümkün değil

Emir: Peki.

Tek bir kelime.

Elim benden önce davrandı.. nedensizce. Söz konusu o olunca bu istemsizce dışa vuran davranışlarımı yeni keşfediyordum. Kalp çarpıntısı ne demekti bir kere lan. Dudağımın yine istemsizce kıvrılan kenarıyla düşüncelere daldım. Kitap okurken mantıksız gelen ne varsa onlar olmuştu şu birkaç dakikalık konuşma süresince.

Özge: Teşekkür ederim

Bu yatağın üstünde otururken bile saçma sapan hallere girdiğim, yüzyüze gelsek normal bir insan gibi heyecandan konuşamayacağım kızla konuşmuştum. İlk defa düşüncesizce yaptığım bir davranışım onda on bir sonuç sunmuştu bana. Konuşmuştuk ve yalnızca teklifini kabul ettiğim için teşekkür etmişti. İçimdeki organın bu kadar bası uygulaması artık beni gerçekten tedirgin ederken yatağımdan ani bir kararla kalkarak yatağımın yanındaki komodinin üzerinde duran su bardağını kafama diktim. Kendimi çalışma masama doğru yavaşça ilerletirken az evvel yaşanan anların etkisinden çıkamamış yüzümde, yamuk bir gülümsemeyle başımı bir o yana bir bu yana eğiyordum.

Nedensizce o an her şeyi bir nedene bağlama ihtiyacı duyan Emir'e rastlayamamıştım. Derinlerde bir yerde bu hissi de sorgulamadım. Hem belki de her şeyin bir nedeni olmak zorunda değildi. Değildi değil mi?

***

Kulağıma dolan alarm sesiyle başımı hızla yastıktan kaldırdım. Gözlerim mi? Gözlerimi henüz açmamıştım..

Kendimi hazır hissettiğimi düşündüğümde gözlerimi yavaşça araladım. Telefonuma uzanarak sesinden rahatsız olduğum davul dümbeleğini andıran alarmı kapattım. Derin bir nefesi içime çekerken anlık bir farkındalıkla gözlerim adeta yerlerinden fırlayacaktı. Hızla saati kontrol ederken normal yataktan kalkmak için ayırdığım dakikadan on dakika geç uyandığımı farketmek beni anlık bir paniğe sürükledi. Şuan yataktan kalkmış olmam gerekirken uykumdan uyanmıştım!

Yataktan nasıl fırladığım bilinmez adeta uçarak banyodaki işlerimi halletmiş ve dün yatmadan önce odamın sol köşesindeki berjere koyduğum okul üniformamı üzerime geçirmiştim. Bazı insanlar okul üniformasının rengine kadar takıkken ben çok da önemsemiyordum. Pantolon, beyaz gömlek ve okul armalı bir süveter herkesin giyinmekten çekindiği şeylerken ben bunların normal olduğu düşüncesindeydim. Okula gidiyorduk en nihayetinde.. yoksa üzerime Sherlock Holmes kabanı giyinmeyi ben de isterdim herhalde. Ama her istediğimiz olsa bu sefer bizim değiştirmek istediğimiz pek de bir şey kalmazdı herhalde bu dünyada.

Zaten hazır olan çantamı da omuzumdan hızla sarkıtırken odama son kez göz gezdirip bir şey unutup unutmadığımı ölçtüm. B12 eksikliğim azmadıysa eğer şuanlık bir şey unutmamıştım. Odamın kapısını bir hışımla açarken karşımda annemi görmek beklenmedikti. Göz kapaklarım birbirinden olağanca uzakken gözlerimi kırpıştırmaya devam ederek annemin ne söyleyeceğini bekledim. Eğer böyle devam ederse Özge'nin geldiği saatte onu karşılayamayacaktım sınıfta..

“Oğlum, bu ne hız! A-a dikkatli ol kuzum.” Başımı hızla salladım.

“Tamam anne dikkat ederim. Haydi Allah'a emanet.” diyerek alnından öptüm ve yanındaki boşluktan ok misali sıyrıldım.

Peşimden hızla bana yaklaşırken söylenmeye de devam ediyordu. “Oğlum! Bak hiç duyuyor mu beni?! Yavrucuğum daha yemek yemedin ne bu acele? Aç ağzını-” Demesine kalmadan kolumdan çekiştirip ağzıma teptiği bir lokma tost ve üstüne ağzıma dayadığı bardaktan da birkaç yudum süt içirmişti. Bu kadındaki inat keçide yoktu ya neyse.. seviyordum annemi.

Kendisi emekli bir mimardı ve birkaç yıl önce emekliliği gelmesine rağmen devam ettiği mesleğini bırakmak istemişti. Şimdilerde ise gün boyu ev işleriyle ilgilenip arkadaşlarıyla gün yapma peşindeydi. O mutluydu. Bu da hem beni hem babamı onun adına mutlu etmeye yeterliydi.

Babam ise anneme üniversite yıllarında üst sınıftayken vurulmuş fakat duygularını açmak için onun mezuniyetini beklemiş bir yiğitti gözümde. Aslına bakarsanız ismi de Yiğit'ti. Kendisi makine mühendisiydi fakat anneme vakit ayırabilmek için onun yanında işine yardımcı olmuştu ömrü boyunca. Şimdi ise yüksek ihtimalle annem onu markete eksikleri alması için göndermişti.

Ağzım hıncahınç doluyken, “Anne niye çocukmuşum gibi ağzıma tepiyorsun ya..” diye sitem etmeyi ihmal etmedim. O ise umursamaz bir tavırla başını sallamış ve yüzümü kendisine çekerek yanaklarımdan teker teker öpmüştü.

Ardından beni yüzüm kapıya gelecek şekilde çevirirken bir yandan kapıyı açmıştı. Çantamdan ‘pat pat’ diye hafif hafif iteklerken, “Derslerini dikkatli dinle tamam mı Emir? Biraz insanlarla konuş evladım. O sıradan çek az bakışlarını gözün azıcık insan yüzü de görsün bugün tamam mı oğlum benim?! Haydi görüşürüz.” diyerek adeta yüzüme kapıyı kapatmış ve beni kapı dışarı etmişti. Başıma sağa eğerken yüzümde istemsizce bir gülümseme olmuştu. Alem kadındı yemin ederim.

Ayakkabılarımı giyinerek hızlı adımlarla merdivenlerin sonunu görmüş ve apartmandan çıkabilmiştim. Otobüs durağına doğru olabildiğince çabuk ilerlemeye çalışıyordum. Gereksiz bir heyecanın göğüs kafesimde yer ettiğini hissetmek klasik kitaplardaki başrol karakter gibi hissetmeme neden oluyordu. Bu ise normalde iğrendiğim sahnede kendimi bulmama yol açıyordu. Ama ben şuan hiç de bulunduğum durumdan rahatsız değildim. 

Özge.. adını duyunca kulak kesildiğim tek kişi. Şimdi beni umarsızca heyecanlandırmaya başlamıştı. Üstelik dünkü konuşmamızdan sonra henüz karşılaşmamıştık bile. Aklımı kaybettiğimi düşünmeye başlamıştım.

Henüz sesini duymamıştım.

Adımlarım beni çoktan otobüs durağının karşı kaldırımına getirdiğinde bakışlarım da adımlarımı takip eder nitelikte yaya yolundaydı. Başımı kaldırıp ışığı kontrol edeceğim sırada tam solumda yaya yolunun başında hareketsizce duran Özge’yi gördüm. Fakat bakışlarım onun bakışlarını hizasınca takip ettiğinde üstüne doğru hızla ilerleyen motoru farketmemle ellerim buz kesti. Gerisi ise tam bir saniye yarışıydı benim nezdimde. Onu omuzlarından sıkıca tutup kendime nasıl çektim bilmiyordum.. 

Tek bildiğim kollarımın arasında, hissettiği korku ve adrenalinden öylece titreyen bu kız, benim kaderimdi.

❤️‍🩹

Özge Ayçıl

Sessizlikler içerisinde fakat gürültüler arasında oldukça sessiz adımlarla ilerliyordum. Hayat bir galaksi olsaydı ben, büyük ve parıldayan yıldızların arasında en sönük ve parıltılar arasında dengeyi bozan o kaybolmuş yıldız olurdum. 

Etraftaki sessizlik, her yer sessiz olduğu için değildi.. 

Ben yüksek gürültüleri bile sessizliğin en ücralarında, yüksek bir dağın zirvesinde sessizliği dinlemek isteyenlerin bile bu isteğinin dineceği bir yaşamın içerisindeydim. Sessizlik.. benim yaşam tarzım. Mecbur bırakılmışlık, fakat hayat tarafından.

Adımlarımı biraz daha hızlandırarak yürümeye devam ettim. Başımı hafifçe eğerek kolumdaki gümüş yapıda kare şeklindeki kol saatime bakarak kaç dakika kaldığını anlamaya çalıştım. Yaklaşık üç dakika.. üç dakika içerisinde okuluma yetişmem gerekiyordu. Aklıma dolan anlarla içim huzursuzlukla doldu. 

Sadece korkulu rüyam olan karşıdan karşıya geçme eylemini gerçekleştirmem gerekiyordu. Sadece bunu yapmam gerekiyordu fakat ben bir aptal gibi yapamamıştım. Arabalara hala kırmızı yanarken üstüme doğru sürülmeye devam edilen arabalar.. kabustu benim için. Hayatımın kabusu.

Tekrar aklıma doldu yarım saat önceki anlar. 

06.40

Yeşilden kırmızıya evrilen ışığa uyarak sakince adım atmaya başladığımda içimdeki stresi bir kenara bırakmaya çalışarak yaya yoluna adımımı attım. Adımımı atarken başımı tekrar çevirdiğimde sağ tarafa bakmamla üzerime doğru hızla gelen motorun hızını kesmeden gelmeye devam ettiğini farkettim.. bir adım atmak istedim. Yalnızca bir adım. Atamadım. Tıpkı o an da olduğu gibi öylece kalakaldım.

 Hızla inip kalkan göğsüm ve göğüs kafesimi kırıp geçmek istercesine korkuyla çırpınan kalbimle tekrar hareket etmek istedim. Fakat hissettiğim korku ve yaşadığım çaresizlikle adımımı geriye doğru atmaya dermanımın kalmadığını, tüm gücümün çekildiğini hissettirdi bana. 

Alışamadığım ‘yaşamak isteği’mden vazgeçmek geçti aklımdan. Kalbimi hızlandıran ince sızı geçti gözlerimin önünden. Bal rengi.. günümün doğdu renk…

Hayatım bir film şeridi olup gözümün önünden geçerken, sol kolumdan tutularak geriye doğru çekilmemle birlikte gözlerim de kapanmıştı. Yoğun bir korku hissinin bedenime yaydığı elektriklenmeyle titreyen ellerimi beni çeken kola sapladım. Burnuma dolan tanıdık fakat tanımadığım koku iliklerime kadar ısıttı beni. Belime sarınan kollarla gözlerimi hızla açtım. Hızla kaldırdığım başımla eğdiği başında ilk dikkatimi çeken şey gözleriydi. Bal rengi.

Kokusunun bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum. Ben.. onun bu kadar güzel bir yüzü olduğunu bilmiyordum. Buğday renginden daha açık beyazı anımsatan teni, dudaklarını fazla kemirdiği için kanayıp durduğu kırmızı kırmızı berelenmiş dudakları, soğuktan allanmış yanakları kalbime zarardı. Ben.. ben zarardım.

Ve kendimi hızla toparlamış ardıma bakmadan koşarak kaçmıştım. Şimdi ise buradaydım. Okulun önünde. 

Kolumdaki gümüş saatimden dakikaları tekrar kontrol ettiğimde saniyeler içinde zil çalacaktı. Ben duyamasam da çalacaktı.

Adımlarımı hızlandırırken başımı yukarı kaldırdığımda gördüğüm şey damarlarımda akan kanın akışını hissetmemi sağladı. O.. pencerenin önüne yasladığı test kitabıyla bir yandan soru çözerken bir yandan dışarıda gözlerini gezdiriyordu. Gördüğüm kadarıyla tekrar test kitabına bakıp sanki son bir kez daha bakacakmış gibi bakışlarını buraya çevirdiğinde nihayet gözleri beni bulmuştu. Bir an -yüksek ihtimal- ardını öğretmen masasına yasladığı yerden kalkmış, dudakları iki yana kıvrılmıştı. 

Bu durum gözlerimin dolmasına neden oldu. Başımı tekrar yere indirirken hızlı adımlarla merdivenleri tırmandım. Çıktığım her basamakta duyamadığım adımlara döktüm bir damla. Sonra belki de üç saniye önce belki üç saniye sonra çalmış veya çalacak olan zili duyamadığıma döktüm bir tane de. Emir'in duyamayacağım ve duyamadığım sesine döktüm.. ama ona kaç tane döktüğümü saymadım. Sayamazdım.

Adımlarım sınıfı aşarak tuvalete doğru ilerletti beni. Umarsızca akan yaşlarım önümü görmeme engel olurken çoktan lavabonun içerisinde aynayla bakışmaya başlamıştım. Bir ebru misali kırmızı renginden bir tutam çalmış gözlerim korkunç görünüyordu. Ayrıca yüzümün kıpkırmızı görünmesinden de nefret ediyordum. 

Aynaya bakmanın beni daha fazla çıkmaza sürükleyen düşüncelere itmesiyle durmaksızın akmaya devam eden gözyaşlarıma da sinir oldum. Hiçbir işe yaramıyordu işte!

Onu gördüğüm ilk günden beri duymayan halime alışan yanım kırgın bir cam gibi paramparça olmuştu. Duymak istemiştim. Yalnızca onu duymak.. hiçbir şeyi duyamasam bile onu duymak istedim. 

Gözlerimi kırpıştırıp sakinleşmeye çalıştım. Derse geç kalmamam gerekiyordu ve ben burada durmuş ağlıyordum. Aynadaki aksimle tekrar yüzyüze gelmek istemedim. Kendimi bir kez daha güçsüz görmek istemedim. Kendime daha fazla sinir olmamak adına bu duruma hızlıca son verdim. Önce göz yaşlarımı sildim ardından yüzüme hızla su çarptım. Az da olsa kendime geldiğimi hissettim. 

Yüzümü hızlıca kurulayıp sakin adımlarla tuvaletten çıktım. Ellerimi sakin olmama yardımcı olacakmış gibi çantamın kenarlarına sararken tuvaletten çıkışımdan yaklaşık dört adım sonra birden sağ kolumdan hızla çekilmemle ağzım şaşkınlık ve tedirginliğin verdiği hisle açık kaldı. Sesim çıktı mı bilmiyordum ama bildiğim bir şey varsa, o da.. karşımdaki kişinin hiç de iyi bir şey için beni karşısına getirmediğiydi.

○○○

Başlama tarihlerinizi alalıım🪶🎻.
Genç bir lise kurgusu olmasını dilediğim kitabım.. sizlere emanet📚🎈
Yorumlarınızı bekliyorum efendimm🫧🌷🪐

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

1. “Yeni SON”